Peygamberler Döneminde Mescid-i Aksa

Peygamberler Mescid-i Aksa’yı İmar Ediyor…

Bir önceki makalemizden anlaşıldığı üzere Mescid-i Aksa’nın Adem a.s. döneminde inşa edilmiştir. Adem a.s. sonrasında gelen peygamberlerin Mescid-i Aksa’ya tazim ettikleri ve orada namaz kıldıkları da bilinmektedir. Yani peygamberler için, “Beyt-i Makdis’i inşa eden ve orada ibadet eden” babaları Adem a.s.’ın yolundan giderek, Beyt-i Makdis’i ziyaret etmeleri ve orada yaşamaları taktir olunmuştur.[1]

Allahu Teâlâ, Beyt-i Makdis’i, Irak’ta kavmi tarafından gördüğü şiddet ve zulüm sonrasında İbrahim a.s. için yeni vatan ve hicret diyarı olarak seçmiştir. Yüce rabbimiz bu konuda “Onu da Lût’u da kurtarıp herkes için bereketli kıldığımız yere ulaştırdık.” (Enbiya 71) buyurmuştur. Kaynaklar, İbrahim a.s.’ın Beyt-i Makdis’ten birkaç defa Kabe’ye gittiğini ve bu ziyaretlerden biri sırasında Kabe’yi inşa etmiş olduğunu yenilemektedir. Ancak elimizdeki kaynaklar İbrahim a.s.’ın Kabe’yi inşa ettiği gibi Mescid-i Aksa’yı yenileyip yenilemediği hakkında yeterli bilgi vermemektedir. Şunu da belirtmek gerekir ki, İbni Teymiye “Mescid-i Aksa İbrahim a.s. zamanından bu yana vardır” demektedir. Bir başka yerde ise “Mescid-i Aksa İbrahim a.s. zamanından bu yana peygamberlerin namazgahıdır” ve “Mescid-i Aksa’da İbrahim a.s.’dan bu yana peygamberler namaz kılmışlardır” ifadelerinde bulunmuştur.[2]

İbrahim a.s. hicret ederken Beyt-ül Makdis bölgesine gelmiş ve Lut a.s. ile birlikte orada ikamet etmiştir. İbrahim a.s. oğulları İsmail ve İshak’a orada sahip olmuştur. İshak a.s.’ın oğlu Yakup a.s. da burada doğmuştur. Yakup a.s. burada yaşamış, oğulları Yusuf a.s. ve diğerleri burada dünyaya gelmiştir. Yusuf a.s. ve kardeşleri arasında yaşanan meşhur kıssa ve onlarla kıtlık yıllarında Mısır’da karşılaşması sonrasında Yakup a.s. ahir ömrünü Mısır’a geçirmiş ve burada vefat etmiştir. Ancak vasiyeti üzere mübarek bedeni babası İshak a.s. ve dedesi İbrahim a.s.’ın kabrinin yanına gömülmek üzere Beyt-i Makdis’e getirilmiştir.

Allahu Teâlâ, Yakup a.s.’ın zürriyeti (Beni İsrail) içerisinden Musa a.s.’ı Mısır’a gönderdi ve firavun ile meşhur kıssası yaşandı. Sonunda Allah-u Teâlâ ona kavmi ile birlikte Mısır’dan çıkmalarını ve mukaddes topraklara girmelerini emretti. Ancak onlar korktular ve geri durdular. Allahu Teâlâ da onları Sina çölünde Tih bölgesinde kırk yıl cezalandırdı. Musa a.s.’ın kardeşi Harun a.s. da kendisi ile birlikte mukaddes topraklara göç edenlerden biriydi. Ancak o Tih çölünde Musa a.s.’dan önce vefat etti. Musa a.s. hakkında ise Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “ölüm ona geldiğinde Allah’tan mukaddes topraklara bir taş atım mesafesine kadar kendisini yaklaştırmasını istedi” diye rivayet etmektedir. Ebu Hureyre r.a.’ın rivayetine göre Allah resulü (s.a.v.) buyurdu ki; “Eğer orada olaydım elbette kızıl kum tepesinin altında, yolun yanındaki Musa’nın kabrini sizlere gösterirdim” Bu hadisi şerif Musa a.s.’ın bereket ve kutsiyet membaı olan Mescid-i Aksa’ya yaklaşmaya ne kadar arzulu olduğuna delalet etmektedir. [3]

Musa a.s. vefat edip, Tih çölünde kırk sene dolaştıktan sonra -ki bu süre içerisinde Musa a.s. ile birlikte mübarek topraklara girmeyi reddedenlerin büyük çoğunluğu hayatını kaybetmişti- yeni nesle Yuşa bin Nun as liderlik etti ve onları mukaddes topraklara getirdi. Allah resulü (s.a.v.) buyuruyor ki; “Güneş Yuşa Beytü-l Makdis’e geceleri yürüsün diye hapsolduğundan başka hiçbir zaman hapsolmadı[4] Yuşa a.s. Kur’an-ı Kerim’de adı geçmeyen peygamberlerden biridir. Allah resulü (s.a.v.) kendisinin peygamber olduğunu haber vermiştir. Ebu Hureyre r.a.’dan rivayetle Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur; “Peygamberlerden bir peygamber yolculuğa çıktı ve güneşe dedi ki; sen de memursun ben de memurum. Allah’ım onu benim için bir miktar hapset[5] İşte böylece Beytü-l Makdis tekrar tevhit ehlinin eline geçti. Peygamberler ve müminler Mescid-i Aksa’yı namaz kılarak, zikrederek yeniden imar ettiler.

Süleyman a.s. dönemi

Yuşa bin Nun sonrasında Kur’an-ı Kerim bizlere Beni İsrail’den Beytü-l Makdis’e hükmeden iki peygamberden daha bahsetmektedir ki; bunlar Davut a.s. ve sonrasında oğlu Süleyman a.s.’dır. O dönemde Mescid-i Aksa inşa ve tamir edilmeye muhtaç durumda idi. Süleyman a.s. mescidin binasının yeniledi. Abdullah ibni Amr r.a.’ın Allah resulü (s.a.v.)’den yaptığı şu rivayet buna delildir; “Ne zamanki Süleyman bin Davut a.s., Beytü-l Makdis’in inşasını tamamladığında Allah-u Teâlâ’dan üç şey istedi. Kendisinin hükmüne uygun hüküm vermesini, kendisinden sonra kimseye nasip olmayacak bir mülk vermesini ve herhangi bir kimse bu mescide sadece namaz kılmak için gelirse annesinden doğduğu gün gibi günahlarından kurtulmuş olarak çıkmasını istedi.” Efendimiz (s.a.v.) buyurdu ki “İlk ikisi kendisine verildi, üçüncüsünün de verilmiş olmasını umuyorum.[6]

Süleyman a.s.’ın bu yaptığı kesinlikle yeniden inşa değil, bir yenileme çalışmasıdır. Örneğin benzeri bir yenileme çalışmasını İbrahim a.s. Mescid-i Haram için yapmıştır. İmam-ı Kurtubi, Ebu Zer r.a.’ın geride geçen hadisi şerifini açıklarken “Yeryüzünde ilk inşa edilen mescit hangisidir?” diye sormuştur. Burada şöyle bir problem ortaya çıkmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de sabit olduğu üzere İbrahim a.s. Mekke’deki mescidi inşa etmiştir. Hadisi şerifte sabit olduğu üzere de Süleyman a.s. Mescid-i Aksa’yı inşa etmiştir. İbrahim ve Süleyman a.s. arasında ise bin yıldan fazla uzunca bir süre bulunmaktadır. Bu problemin çözümü ise şöyledir; İlgili ayet ve hadis İbrahim a.s. ve Süleyman a.s.’ın Kâbe ve Mescid-i Aksa’yı ilk defa inşa etmiş olduklarını göstermez. Aksine daha önce inşa edilmiş olan mescitleri yenilemişlerdir. Zira, Kâbe’yi ilk inşa edenin Âdem a.s. olduğu rivayet edilmektedir. Buna göre Âdem a.s.’ın oğullarından birinin kırk yıl sonra Beytü-l Makdis’i inşa etmiş olması mümkündür.[7]

İslam kaynakları Süleyman a.s.’ın yenilemiş olduğu Mescid-i Aksa hakkında çok fazla bilgiye yer vermemektedir. Bu konuda varit olan bilgiler ancak İsrailiyat ve Tevrat’ta geçen bilgilerdir. Bunların ise doğru olduğuna hükmetmek zordur. Ancak bizler bu inşaat çalışmasının Allahu Teâlâ’nın peygamberi Süleyman a.s.’a vermiş olduğu yetenek ve imkanlar doğrultusunda yapılmış olduğuna inanmaktayız. Yüce Rabbimiz buyurmaktadır ki; “Süleyman’ın emrine de sabahleyin bir aylık, akşamleyin bir aylık yol almakta olan rüzgârı verdik. Onun için bakır madenini eritip akıttık. Cinlerden de rabbinin izniyle onun maiyetinde çalışanlar vardı. Onlardan kim buyruğumuzdan sapsa, ona yakıcı ateşin azabını tattırırdık. Onlar Süleyman’a, isteğine göre yüksek ve görkemli binalar, heykeller, havuz gibi lengerler, yerinden kalkmaz kazanlar imal ederlerdi. Ey Davud ailesi! Şükür için çaba gösterin. Kullarım arasında hakkıyla şükredenler pek azdır.” (Sebe 12-13)

Zekeriya a.s., Yahya a.s. ve İsa a.s. dönemi

Süleyman a.s. sonrasında Beytü-l Makdis’de birçok peygamber gelmiş olduğu bilinmektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim bunlardan aynı zamanda gelmiş olan sadece üç tanesinden bizlere bahsetmektedir. Beytü-l Makdis ve Mescid-i Aksa ile irtibatlı bulunan bu peygamberler Zekeriya a.s., oğlu Yahya a.s. ve Meryem oğlu İsa a.s.’dır. Mescid-i Aksa bu üç peygamberin hayatları, Allahu Teâlâ’ya davetleri ve Beni İsrail’in hidayet ve ıslah etmek için sürekli çabalarınında odak noktası olmuştur. Mescid-i Aksa kendilerinin toplantı yeri ve davet minberleri olmuştur.

O dönemde Beni İsrail’in salih olanlarının yaptığı üzere İmran’ın eşi (Meryem’in annesi) doğacak olan çocuğunu Mescid-i Aksa’ya hizmet etmek için adamıştı. Kızı Meryem binti İmran’ı doğurunca Zekeriya a.s. onun bakımını üstlendi; ibadet ve hizmetle meşgul olması için Mescid-i Aksa’da kıymetli bir yere onu yerleştirdi. Ardından İsa a.s.’a mucizevi bir şekilde hamile kalması ile meşhur olan olay gerçekleşti. İsa a.s. Beytü-l Makdis’de doğan ve peygamberlik verilen peygamberlerin sonuncusu olduğu gibi, Allah resulü Muhammed (s.a.v.)’den önce gelen peygamberlerin de sonuncusuydu. [8]

Zekeriya a.s.’a oğlu Yahya a.s. verildi. Yahya a.s. ile İsa a.s. ile aynı dönemde yaşadılar ve gerek Beni İsrail’i davet etme ve gerekse nübüvvet makamının gereklerini yerine getirme konusunda birlikte çalıştılar. Kendilerinin bu görevleri Mescid-i Aksa’da yerine getirdiklerine işaret eden sahih bir hadisi şerif bulunmaktadır. Haris bin Eş’ari r.a. şöyle rivayet eder; Peygamber efendimiz (s.a.v.) buyurmuştur ki; “Yüce Allah, Zekeriya a.s.’nın oğlu Yahya a.s.’a, hem kendisi amel etmek, hem de amel etmelerini İsrail oğullarına emretmek üzere, beş kelime emretmişti. Kendisi bu hususta biraz ağır ve yavaş davranınca, İsa a.s. ona: -Sen, hem kendin amel etmek hem de amel etmelerini İsrail oğullarına emretmek üzere, beş kelime ile emredilmiştin. Bunu İsrail oğullarına ya sen tebliğ edersin ya da ben tebliğ ederim, deyince, Yahya a.s.: -ey kardeşim! Sen bu vazifeyi yerine getirmekte beni geçersen, ben azaba uğramamdan veya yere batırılmamdan korkarım, dedi ve hemen İsrail oğullarını Beytü’l-Makdis’te topladı. Beytü’l-Makdis, İsrail oğulları ile doldu. Yahya a.s. yüksek bir yere oturarak Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle dedi:…”[9] Bu hadisi şerif, İsa a.s. zamanında Mescid-i Aksa’nın sağlam, mamur ve geniş bir şekilde var olduğuna ve içerisinde yüksek şerefeler bulunduğuna delalet etmektedir.

Şunu da belirtmek gerekir ki; İsa a.s. sonrasında peygamber gönderilmesi durdurulmuş, ta ki Allahu Teâlâ, keremli resulü Muhammed (s.a.v.)’i peygamber olan dedelerinin Mescid-i Aksa’daki yollarını tamamlanması için göndermiştir.

Böylece Mescid-i Aksa’nın yapılış, tarih ve fazilet bakımından Mescid-i Haram ile irtibatlı olduğunu, mekanının yüce olduğunu ve peygamberlerin hayatlarıyla dolu olduğunu görmekteyiz. Onu yapan bir peygamberdi. Binasını yenileyen ve bir peygamber, hatta belki de peygamberlerdi. Oraya peygamberler gitmiş ve özgür kılmak için cihat etmişlerdir. Davetlerini burada yapmışlar, buraya hicret etmişler, çevresinde yaşamış ve vefat etmişlerdir.

[1] Beni Hamir kralları hakkında “El Tican” (Taçlar), s.22

[2] İbni Teymiye, El Fetava, 27/257

[3] Sahih-i Buhari

[4] Ahmet bin Hanbel

[5] Sahih-i Müslim

[6] Ahmet bin Hanbel, Nesai ve İbni Mace

[7] Kurtubi, El-Müfhim Limâ Eşkele Min Telhîsi Kitâbi Müslim, c.2, s.114-115

[8] İbn-i Kesir, Peygamberlerin Hikayeleri

[9] Tirmizi, Bakınız; Sahih-İ İbni Huzeyme